VERMEZSE
MABUT
Fakir
mi fakir, dürüst mü dürüst bir adam,
Ayakkabı tamirciliği yapar hiç durmadan.
Yörenin Sultanı bunu iyi tanır ve bilir,
Fakirliğine ve geçim sıkıntısına da üzülür.
Bir türlü veremez, karşılıksız t/ir şey, adama,
Düşünür, iç çeker
der bir şey
gelmez kafama.
Sonunda bulur, bir fırına gider,
Şu altınları şu ekmeğin içine koyun der.
Pişirilir o ekmek, ayrıca konur,
Bu ekmek ayakkabıcıya verilsin denir.
Verilir ayakkabıcıya rafa konur ekmek,
Gelir
bir dilenci, bir şey
ister Allah rızası için diyerek.
Ayakkabıcı verir ekmeği, şunu al, yok param,
Bana da elden geldi, değildir haram.
Sultan izlettiği için durumu öğrenir.
Başkaca bir seçenek bulalım denir.
Gidilir
kasaba, büyük bir ciğer alınır,
İçine çokça/da altınlar konur.
Gönderir ayakkabıcıya,
bunu alsın,
Bari
bunun içinde dünyalığını
bulsun.
Ciğeri asar duvara, unutur
gider.
Elbette
bunu, gözü aç bir kedi izler.
Fırsatını bulur, kapar kedi ciğeri,
Bulamazlar
kediyi, arasalar da her yeri.
Sultan bu kez adamı çağırır ‘gel buraya,
Şimdi seninle gideceğiz saraya’
Gidilir
saraya, girilir hazineye,
Emreder
Sultan, eline bir kürek al
diye.
Küreğin ters tarafı ile şu altınları yosacaksın,
Kürekten düşen altınları sen alacaksın.
Yosar adam altınları küreğin tersi ile,
Bir
tek altın düşmez yere, ilaç için olsa bile.
O zaman
Sultan düşünür, düşünür,
Arkasından şu sözler dudağından dökülür:
‘Vermezse Mabut,
Neylesin Sultan Mahmut!.’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder